‘Less İs More’ Felsefesi İle Sadeleş! Less is more! Bu söz size bir yerlerden tanıdık geliyor mu? Farklı bir şekilde sormak gerekirse, evini sırtına alıp bir motor veya karavan tepesinde yıllarca gezenler, her hafta sonu mutlaka doğaya kaçanlar, aynı giysiden pek çok alıp, her gün kombin yapma derdine girmeyenler, ‘bir oturacak, bir yatacak, bir de beni doyuracak kadar eşyaya sahip olsam, benim için yeterli’ diyenler… Peki, bu kalıplar size tanıdık geldi mi? Dünyada ‘Less İs More!’ olarak adlandırılan felsefe, zaman zaman çoğumuza farkında bile olmadan mantıklı geliyor. Betonlardan, sorunlardan, kalabalıklardan kaçmak istiyor ve bu felsefeye sığınıyoruz. Fakat hangimiz layığı ile gerçekleştirebiliyor, ‘sadeleş’ kuralına uyabiliyor bunu bir düşünmek lazım. Bir şeyleri yapmaya ya da yapmamaya karar verirken de altını doldurmak ve de yaptığınızın ne olduğunu bilmek gerekiyor.
Nedir Bu ‘Less İs More’ Felsefesi?
Less is more, minimalizm felsefesinin ana kuralıdır demek mümkündür. Çünkü minimalizmin temelinde, azlık, sadelik, gerekli olan kadar, yani minimum ve asgari kavramları yatar. Kısacası sizi sıkan, yoran ve kalabalık gelen çoğu şeyden kaçmak ama anlamını yitirmemek denilebilir. Yani, bu kurala göre, hayatınızda bir şeyi sadeleştirmek istiyorsanız, size gerekli olan kısmını bırakmalı ve geri kalan, kalabalık ve süsleme olan kısmını hayatınızdan çıkarmalısınız. Bu hayatınıza dair her şey için geçerli olabilir. Günlük hayatta kullandığınız eşyalar, ağzınızdan çıkan sözler, kafanızdaki düşünceler, bir ürün ortaya çıkarırken kullandığınız malzemeler ve hatta etrafınızdaki insanlar da buna dahildir.
Farnsworth Evi
Çok gerilere gitmeden sadece ‘less is more’ kuralına başlangıç sayarak, kısaca bir kökenine bakacak olursak, daha çok mimaride kullanılan bir felsefedir. Almanya’ da Bauhaus Sanat Okulu, Nazi yönetimi sebebi ile kapatıldığı dönemde Amerika’ ya göç eden ve minimalizm felsefesinin temel kuralını benimseyen Ludwig Mies Van Der Rohe, burada eserleriyle de ‘less is more’ kuralını insanlığa kabul ettirmiştir. İnsan ve doğa arasındaki ilişkiyi, yalınlığı ve işlevselliği konu edinmiştir.
Bugün bir akım ya da trend olarak gözde hale gelen ‘less is more’ felsefesi, bunu kullanan mimarların her zaman bilinçli bir seçimi olmuştur.
Çeliği, camı ve doğal ışığı sıklıkla kullanan Ludwig Mies, bir hafta sonu için tasarladığı Farnsworth Evi için de minimalizm ve modern mimariyi kendisine temel edinmiştir. Bunun ‘less is more’ kuralı ile bağlantısı ise barındırdığı amaçlar oluyor. Özgürlüğü çağrıştırması için, az sayıda ama sağlam taşıyıcılar ile yüzüyor hissi veriyor. Ayrıca bu taşıyıcıların hiçbiri evin yaşam alanını bölmüyor ve yine özgür bir alan yaratıyor. Tamamen çelik taşıyıcılar ve camdan oluşması, süsten uzak ve geometriye sahip oluşu ile evi doğaya şeffaf bir hale getirerek, insan ve doğa ilişkisini açıklıyor.
Siz de ‘Less İs More’ İle Sadeleşin!
Siz de bazı alanlarda kalabalık duygusunu yoğun olarak hissediyor olmalısınız. Bu kalabalık ve şaşalı duygudan uzaklaşmak adına hayatınızın her alanına bu felsefeyi yerleştirebilir ve bundan büyük oranda verim alabilirsiniz. Eminim ki, bu kural, insan ilişkilerinizin düzelmesine, sosyal hayatınızın ve iç dünyanızın iyileşmesine olanak sağlayacaktır.
Moda Dünyası
Yeni eşyalar almak… Tabi ki özellikle bir kadın olarak yeniye her zaman ihtiyacınız olacak. Burada size düşen, gerekli olanı, iyiyi, kaliteliyi seçebiliyor olmak. Arasında kaldığınız birkaç parçayı eleyebiliyor olmak. Tarzınızı ve size yakışanı bildikten sonra, gerekli olana sahip olmanız hiç de zor değil.
Zaten modaya uyumlu olmak ve trendlere uymak açısından baktığınızda, artık moda dünyasının da genel anlamda sadeleştiğini, eskiye dönerek nefes almaya çalıştığını ve renkleri karıştırmadan, soluk alarak kullanmaya çalıştığını görebilirsiniz.
Yeni olanın dışında bir de dolabınızın bir köşesinde bekleyen emektarlar vardır. Bilirsiniz, o eski kıyafetler bir gün giymek umudu ile bir türlü atılmaz. Kullanılmayan eşyaların her zaman gönlümüzde bir yeri vardır. Fakat artık ‘less is more‘ kuralını yaşam tarzı haline getirmeli ve bu fazlalığın farkına vararak, gerekli olanın dışındaki her şeyden kurtulmalısınız. Bunu yapamıyorsanız, belki onları daha işe yarar hale getirmek ve ihtiyacı olan birilerine vermek size yardımcı olabilir.
Doğaya Çıkın!
‘Less is More’ kuralının kendini anlamlandırdığı bir diğer alan da sosyal hayatınız oluyor. Sosyal hayatınıza bu kural ile anlam kazandırmak ve katkıda bulunmak için yapabileceğiniz birçok şey var. Bunlardan bazıları belki bütçenizi yorabilir ve vaktinizi oldukça fazla alabilir. Mesela hafta sonları mutlaka sizi yormayacak ve sessizliğinizi paylaşacak bir ya da birkaç insan ile kamp yapmak, oldukça iyi bir fikir. Bunu bile abartıp, süsleyip, gereğinden fazla eşya ile yola çıkmamalısınız. ‘Less is more’ kuralına sadık kalmalı ve gerekli olana yönelmelisiniz. Bu gibi aktiviteler sizin zamanınızı çok alacaksa en azından doğa yürüyüşleri yapın. Faydasının hemen farkına varacaksınız.
Ev Dekoru
Mimari ve dekorasyon bu felsefeden ve kurallarından diğer konuların etkilendiğinden daha çok etkilenir. İnsanların yeni yaşam tarzları, pratik evlerin pratik eşyaları, boyutların küçülmesi ya da küçülmek zorunda kalması, zaten küçük olan evlerin boğucu renklerle basıklaşması, bazen sizi bu felsefeye iter.
Evinizde gereksiz olan tüm eşyaları atın. Atamıyor musunuz? Bunun için size yardımcı olacak sorular bulun.
‘Bu eşyayı nerede ve ne zaman kullanabilirim?’
Bu soru yardımcı olmuyorsa sizin için kilit soru: ‘bu evden taşınsam bu eşyayı yanımda götürür müydüm?’
Cevabınız hayır ise unutmayın ki ona kıyamayıp, orada bıraksanız bile, birileri arkanızdan gereksiz bulacak ve atacaktır. Böyle bir durumda sizin de evinizi kalabalıklaştıran ve yaşanmaz, boğucu hale getiren eşyalara ihtiyacınız yok…
İnsanlar
Sizi üzen, yoran, kıran insanlardan uzaklaşın! Bu duruma bir nevi insan süzgeci de diyebiliriz. Etrafınızda gereği olmadan bulunan, ancak kafanızı meşgul eden ve sizin gereğinden fazla değer verdiğiniz o kadar çok insan var ki! Sizi olumsuz etkilemesine izin vermeyin!
Franz Kafka’ nın da huzurun anahtarı olarak düşündüğü sözlerde buna şahit olabilirsiniz.
Kitap Okuyun!
Etrafınızdaki kalabalığı azaltıp içinizdeki huzura dönmek ‘less is more’ felsefesinin yapı taşlarından biri. Bunu yapabilmenin en kolay yolu kendinizle baş başa kalabilmek. Fakat bu devirde bunu bile başaramıyoruz. Size bu konuda yardımcı olabilecek bir şey var. Kitaplar… Onların sizi alıp çok başka yerlere götürebileceğine sonsuz güvenebilirsiniz. Üstelik kitaplar sizi en çok yoran, gereksiz münakaşalardan, dayanamayıp ağzınızdan çıkanlardan veya duymak istemediğiniz sözlerden alıkoyar. Kitaplara cevap veremezsiniz ya da onlar sizin sinirinizi bozacak sözler söyleyemezler. Ancak, sizi hiç bilmediğiniz dünyalara ulaştırırlar.
Fotoğraf mı? Anı mı?
Anılarımızı fotoğraflamak isterken çoğu zaman daha çok anıya sahip olabilme lüksünü kaçırıyoruz. Belki bir anı için birçok fotoğraf çekebiliyoruz ama o esnada daha çok anları kaçırıyoruz.
Az olması gerekenin somut olduğu unutmayın! Anılar her zaman yük olmadan taşıyabildiklerinizdir. Sizi yoran anlardan uzaklaştığınızda, size hayatınız boyunca haz verecek olanlar kalır. Buna dikkat edin!
LESS IS MORE!