Camille Claudel Ya da Tutkularının Peşinden Akıl Hastanesine Bir Kadın
Camille Claudel

Camille Claudel Ya da Tutkularının Peşinden Akıl Hastanesine Bir Kadın

Camille Claudel benim hayatımın her kritik noktasında karşıma çıkmış bir kadındır ve ne garip ne anlaşılmaz bir bağ kurulmuştur aramızda. Bilmem siz de böyle tılsımlı olaylara inanır mısınız ama ben yapım gereği hem inanmışımdır. Belki megolamanca bile gelebilir ama tipimi de benzetirim mesela ama o çok başka bakan bir kadın onun net bir biçimde farkındayım.

Camille Claudel

Camille Claudel Ya da Tutkularının Peşinden Akıl Hastanesine Bir Kadın

Camille Claudel, Fransız heykeltıraş. Fransız şair ve diplomat Paul Claudel’in ablası. Camille Claudel Kuzey Fransa’da Aisne’de, Louise Athanaïse Cécile Cerveaux ile Louis Prosper’nin ikinci çocuğu olarak doğdu. Vikipedi

Sene 1990 Yıldız Teknik Üniversitesinde son senem mezun olmama sayılı günler var. Yakında mühendis olacağım. Hayallerim var. İstanbul Film Festivalinde Camille Claudel için yapılan ilk film gösterimde. Merak ediyorum, çok merak ediyorum. İnatla izlemek istiyorum ama ilk aşkım olan erkek arkadaşım beni sonradan bayılacağım Ölü Ozanlar Derneği isimli filme götürüyor. O gün Carpediem demeyi öğreniyorum ama çok içimde kalan bir film oluyor. Ona çok da kızıyorum ben bu filmi mutlaka görmeliydim diyorum ama o an olmuyor.

Sene 1999 Adana’da özel bir hastanede çok beklediğim, çok özlediğim ikiz kızlarımı dünyaya getiriyorum. Erkek arkadaşımla o büyük aşk bitmiş ve ben tüm büyük hayallerimden sıyrılıp sıradan bir kadına dönüşmüşüm. Kader değişmiyor öğrendiğim yıllar. Felsefeci olan bir arkadaşım bana Camille Claudel‘e dair bir kitapla geliyor.

Ne garip diyorum hayatımın en kritik dönemeçlerinde bir biçimde buralarda olan bir kadın ve daha bir derinden araştırmaya başlıyorum.

Beni Etkileyen Yönleri

Camille Claudel Ya da Tutkularının Peşinden Akıl Hastanesine Bir Kadın

Sanırım bende ondan en çok etkilenmemi sağlayan olgu işte tam da kapakta yer alan ve üstte de kısmen dile getirdiğim o bakışın olduğu fotoğraf. Gözlerindeki o ifade,  derin bir hüzün ve saflığı da içermiyor mu sizce de? O gözlerde naif ve kırılgan birini benim gibi ileri miyop bile olsanız görebiliyorsunuz. Çok bariz, çok belli elbette etkilememesi olası değil. Bir başkalık var. Adını tam koyamazsanız da var işte.

Muhteşem bir başkaldırı öyküsü var özünde ki hayatım boyunca hep asi lafını bana dair herkesten duyan biri olarak belki de en çok o yönünden etkileniyorum ve o dönemlerde onu tanıdıkça korkuyorum. Benim sonum da bir tımarhanede mi bitecek? Çok tutkulu, çok aşık ve çok kendi olan bir kadın.

Bugün bile Camille Claudel tarzındaki insanlara çok sıcak bakmıyoruz. Bize benzemediğinden ötekileştirmek işimize ve kolayımıza geliyor. Oysa dünyanın ilk kadın heykeltıraşı bu kadın. Üstelik sanat alanında tartışılmayacak kadar yetenekli ama işte burada Rodin gibi bir başka heykeltıraşa aşık olması Rodin’in onu sanatını kıskanması ama ortada aşkın tüm hallerinden nasibini alan tüm medcezirlerin yaşandığı bir tutku….

Tam da burada söz bitiyor aslında. Aşk kimilerinde özellikle büyük bir tutku ile bağlananlarda ciddi hasarlar yaratıyor ki Camille bunun en iyi örneği.

Elinden her şeyi alınarak boğulduğunu, iyi olduğunu defalarca dile getirmesine rağmen ömrünün sonuna kadar akıl hastanesinde kardeşi tarafından ki o da dönemin ünlü şairlerinden o hastanede tutuluyor ve orada ölüyor ama kimse bugün sanatçının eserlerine laf söylemiyor.

Evet o bir dahi. Burada biraz duralım mı?


Hakkında Fatma Rana Arıbaş

Ben Rana ARIBAŞ Danışman ve Mühendisim. Yazmak benim için tutku ve nefes almak gibi .

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.