AŞK HİKAYELERİ: Beni Beni Bihter'ini

AŞK HİKAYELERİ: Beni Beni Bihter’ini

Beni Beni Bihter’ini gönül bu nereye konacağı belli olmuyor. Özgür bir kuş misali nereye uçacağı kestirilemiyor. Mevzu aşk ise kuşun cinsine göre yol haritası çiziliveriyor. Bilmiyor ki sevdiğin insan bekar mı, evli mi? Bazılarının deyimiyle “sahipli” mi değil mi? Futbolcuyu kendinize bağlamak gibi. Bonservis miydi neydi onu verince belli süre kullanım hakkı alınabiliyor. Renklerinize bağlıyorsunuz.

Gönül Görüyor

Gönül görüyor, hah bu tamam kilitlendim diyor. Odaklanma tamamlanıyor, şak şak fotoğraf çekildi. Geçmiş olsun. Artık geri dönüş yok. Hele modern zamanların hızında bir kere fotoğraf çekildiyse… Malum dijitale aktarım kolay oluyor. Eh elbette bu hız çabuk aşık olmayı beraberinde getirdiği gibi çabuk unutmayı da bonus olarak bize sunuyor. Eh kimimize göre iyi bir şey çabuk unutmak. Kimimize göreyse “Beni beni Bihter’ini nasıl bu kadar çabuk unutursun sendromu” boy gösteriyor.

AŞK HİKAYELERİ: Beni Beni Bihter'ini

Mesele ne? Mesele meseleleri mesele etmemiz belki de. Tamam fotoğraf çekildi, çat aşık olundu. Sonra öğrenildi ki o adamcağız ya da kadıncağızın sevdiceğini varmış, bağlıymış. Bir büyüğümüzün dediğini gibi o meseleyi mesele etmeden kapatıvermeliyiz. Aynı hızda defterin kapanması gerekmez mi? Yok öyle olmuyor orada dijitalden analoğa bağlayanlarımız çok ne yazık ki. Süreç yavaşlıyor da yavaşlıyor… Slow motion’ın icadında bu süreçlerden ilham alınmış olabilir.

Orada burada başı bağlı biriyle ilişki yaşamanın ne kadar kötü olduğunu konuşanlar tam da böyle ilişkiler içine düşüveriyor. Mana bulunca başa geliyor. Bunun öyle toplumun bilmem ne kesiminde olmakla da alakası olmuyor. Sadece isim değişiyor. Bilmem ne yönleri tarafında bunu yaşadığınızda “bir şey” yok büyük şehirde falan yaşıyorsanız “vuhu şey” olabiliyorsunuz. Kimi sizi ayıplıyor, kimi tebrik ediyor, kimi acıyor, kimi geniş açılı objektifli kişiler ise herkes her şeyin farkındaysa sorun yok diyebiliyor.

Ben ne yaptım? 10 yıl bir adamla ilişki yaşadım. Evet evliydi. Evet çocukları vardı. Evet, evet binlerce kez evet demek isterdim ona evlenme teklifi etseydi. Boşanmak istemedi sonra boşanmak istedi, boşanamadı, boşanmaya çalıştı, boşanayazdı. Bu fiilin her türlü çekimini hayatımıza dahil etsek de gerçekleştiremedik. Şu anda ne yapıyorum? Çay içiyoruz. Çocuklarından falan bahsediyor. Büyük üniversiteye gidecek de… Bence mimarlık okumalı ama Ayla mühendislik istiyor.  Ayla? yok kızı değil, karısı.

SONUÇ

Kahramınımız ne yapmış, kanıksamış durumu. Şu hayata dair en hayati his nedir diye sorarsanız kanıksamaktır derim. Ne sevmektir, ne aşk, ne üzülmektir, yargılamak, yadırgamak, sorgulamak sadece oyalanmaktır, mutluluk falan hiç değildir. Şu hayattaki en mühim duygu kanıksamaktır. Çünkü her şey olur, her şey geçer, hayat kalır.


Hakkında Şeyda Şıpar

5.8.1986 Aydın doğumluyum. İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde sinema-tv ve işletmeyi burslu okudum. Reklam ajanslarında yazarlık yaptım ve kamera arkasında sanat asistanı olarak çalıştım. Ayrıca astroloji eğitimi de aldım. Kişisel gelişim ve spritüel konulara meraklıyım. Müzik ve resimle de ilgileniyorum; ukulele ve kahon çalıyorum. Gerçek potansiyelimizi kullandığımız sürece huzurlu hayatlar sürebileceğimize inanıyorum, benim hayallerimin ve çevremdekilerin hayallerinin gerçekleşmesi için elimden geleni yapmak hayattaki en büyük mutluluğum. Zihin açan ve keyifli paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir