Üniversitede okuyorum. Yaşım 22. Sanatsal bir bölümdeyim. Yani ortam rahat, insanlar rahat. İlişkiler rahat. Kızlar da çıkma teklifi edebiliyor falan. Herkes bir şekilde ayak uyduruyor durumlara. Zaten son sınıf olmuşuz artık, bölümdekiler birbirini tanıyor. Çıkanlar çıkmış, ayrılanlar ayrılmış. Belli konseylerde elemeler yapılmış. Takımlar kurulmuş. Adalar bölünmüş. Kimi kendi barakasını kurmuş, yalnız takılıyor. Survivor ortamı barışcıl artık. Aşk hikayeleri bol! İşte aşk hikayelerinden biri: platonik aşk yaşamak..
Neyse geleyim asıl konuya. Güzide üniversitemize, tertemiz bir asistan hoca geldi. Bohem bohem, yakışıklı yakışıklı. Kısık sesle konuşuyor. Hem bilgili hem mütevazi. Tam bir hipster. Sakallı falan. Tam benim tipim. Zaten üniversite yıllarında benden yaşça büyük erkeklere aşık olmak konusunda master degree seviyesindeyim. Platonik aşık oldum hemen. Aşkımdan yastıklara gömülüp ağlıyorum. Gel zaman git zaman. Asistan bana 2 bakıyor, ben hemen tribe giriyorum kesin bana aşık.
Onun gittiği kafelere gidiyorum, onun gittiği sergileri takip ediyorum, onun gittiği konserlere gidiyorum… ben aktiviteleri mekanları geçmişim bayaa aslında onu takip ediyorum. Köprüden atlasa arkasından gidip atlayacağım o seviyedeyim.
Bir gün süper markete girdim. Evet, onun gittiği süper market. Buldum, onu da buldum. Aşk insana neler yaptırıyor… Reyon arasından sanki “tesadüfenmişcesine” karşısına çıktım! Sonra yanından geçtim gittim. Adam beni gördü, hafif gülümsedi. Ben kafamı çevirdim. Aklım sıra “artistlik” yaptım. Meyve reyonunun orada durdu, eriklere baktı, bir tane denedi ve görevliye bir kilo tarttırıp, aldı. Sonra çıktı, gitti. Ben ne yaptım? O yediği eriğin çekirdeğini aldım. Tam bir taxi driver’ım, takıntılı mode on. Hala saklarım o çekirdeği. Üstünde ismi ve yıl yazıyor.
Keşke o erik çekirdeğinde bu bağımlılığı bırakabilseydim. Bırakamadım. Adamı deli stalkluyorum. Fake bir hesap açtım, oradan ekledim. O da kabul etti. Mesaj attım. Cevap verdi. Gizemli gizemli konuşuyorum. Adam da cevap veriyor. “Ulan hipster nasıl dibin düştü değil mi gizemli kadını görünce” diyorum.
Bir yerden sonra baydı tabii, kimsin söylemezsen konuşmayacağım artık demeye başladı iki gözümün nuru. Panikledim, gitmesin istedim, adımı söyleyemem çünkü öğrencinim deyiverdim. Hoca öğrenci ilişkisine karşıymış. Sözde karşı ama hala ağzımı arıyor kimim diye. Bir umut ışığı düşüverdi içime. Dedim “Neden olmasın be, neden olmasın, belki o da beni beğeniyordur da söyleyemiyordur, 1 ay kaldı okulun da bitmesine sonra mezunum zaten, yemişim öğrenciliğini!” Siz siz olun gençler aşkın gazına gelmeyin. Ben geldim, söyledim kim olduğumu. Adam anında yan çizdi, dediğim gibi karşıyım ben hoca öğrenci ilişkisine dedi, kestirip attı. Demek başka bir öğrenci vardı aklında o da ona umutlandıydı belki. Kim o kız bilebilsem yakardım saçlarını. Ama onu bulacak kadar enerjim kalmamıştı. Tüm kanım çekildi. Ağla, ağla, ağla… Sonrası malum yüzüne bakamadım. Okulun son günleri zindan oldu.
SONUÇ
Şimdi bu hikayeden çıkarılacak dersler şunlardır; gaza gelmeyin, platonik aşka kapılmayın, hocanıza kafayı takmayın, gizli hesapla kimseyle konuşmayın… falan demeyeceğim.
Şunu diyeceğim; görüyorum ara ara o asistanı hala. Çok garip. O zamanlar utandığım bu hikayeyi şimdi karşıma geçse gülerek konuşabilirim onunla. Demem o ki zaman her şeyi yontuyor. O sivri acılar zamanla yuvarlak bir topa dönüyor hatta onlarla oynayıp eğlenebileceğiniz bir hale geliyor.
*Gerçek bir hikayeden esinlenilmiştir.
??????
Teşekkürler : )
Kafamda Müslüm Gürses “Hangimiz sevmedik çılgınlar gibi!” şarkısını söylüyordu yazıyı okurken 🙂 Çoğumuzun başından geçen platonik aşk mevzusu çok şirin bir hikayeye dönüşmüş. Tebrikler Şeyda Şıpar.
Hangimiz sevmedik evet, daha çok seveceğimiz günler olsun : )