Vücudumuzdaki beslenme işlemi, duyusal olarak iştah veya açlığı algılamamızla başlar. İştah ve açlık aynı şey değildir. Duygusal dalgalanmalar içinde olduğumuz zaman besinlere saldırırız. Çünkü doyum ağızda başlar. İştah duyuların besin isteği ile uyarılmasıdır ve bir seçicilik gösterebilir.
Organizmamızdaki beslenme eylemi, duyusal olarak iştah veya açlığı algılamamızla başlar.
Belli bir besin maddesine karşı iştah ve istek duyulmasının akabinde, sindirim sistemimiz, nörohormonal iletim ve salgı bezlerinin de katılımı ile hazırlık çalışmalarına başlar. Çoğu kez göz ardı ettiğimiz gerçeklerden biri, biran önce doymak adına hızlı hızlı beslenme davranışına başvurmamızdır.
Unutulmaması gereken en önemli bilgi doyumun midede değil beyinde olduğudur. Bu nedenle doymak için belli bir zamana ihtiyaç vardır. Bu açıdan bakıldığında, işe iyi çiğnemekle başlamamız gerekir. Çiğneme olayı sindirimin ilk adımı olarak görülebilir.
Besinlerin ne kadar iyi sindirileceğini, çiğneme sonrası yutulan lokma belirler. Ağzımıza aldığımız lokmanın en az 25–30 kez çiğnenmesi gerekir. Dişlerimiz, besinlerin koparılması ve bunu takip eden ezme-öğütme görevlerini gerçekleştirir.
Çiğneme sırasında öğütülen ve tükürükle karışan besin püresi, yutaktan yani yemek borusundan geçerek mideye ulaşır. Yemek borusunun yapısı alkali özelliktedir. Bu konu “Asit – baz dengesi” ile ilgili bölümde, daha kapsamlı olarak ele alınmıştır.
Yemek borusundaki kas yapısı yukarıdan aşağıya doğru hareket eder ve besinleri tek yönlü olarak ileriye doğru gönderir. Besinlerin aşağıdan yukarıya doğru hareket etmesine normal koşullarda müsaade etmez. Ancak bazen, mide içindeki basıncın artması sonucu oluşan ters yöndeki bir güç ile besinler ağıza kadar geri gelebilirler. Bu normal olmayan bir durumdur. Midenin genişlemesi ve içinde bulunan besinlerin yemek borusundan yukarıya doğru çıkması, bir hastalığa işaret eder ve bu durum reflü olarak tanımlanır. Mide, genişlemiş bir boş organ olarak besinlerin sindirim sırasında uzun süre bekleyebilecekleri ilk depo merkezidir; bu normalde ½ saat ile 5 saat arasında değişebilir.
Besinlerin midedeki bekleme süresinin uzun sürmesi, aşırı asitleşmeye ve yağ ve protein açısından yoğunlaşmış bir içerik olu
Bu tür beslenmenin sonuçları, ileri derecede saldırgan olan toksik parçalanma ürünlerinin oluşumu ile birlikte, çürümenin başlaması ve atılımın tam olarak gerçekleşememesidir.
Mide sindirim sisteminde fizyolojik koşullarda ortamın asit olduğu tek organdır. Mide asidi bir jileti bile eritecek kadar keskindir. Mide mukozasından öncelikle hidroklorik asidin salgılanması ile, proteinli gıdaların sindirimi gerçekleşir. Proteinlerin enzimatik yıkımından esas olarak sorumlu olan enzim, mide suyunun asit ortamı sayesinde pepsinojenden aktive olan “pepsin”dir.
Kısacası midede asit ortam hakimdir….
Besinlerdeki protein miktarının çok yüksek olması, midedeki bekleme süresinin uzamasına, fazla miktarda asit üretimine ve sonuçta aşırı ihtiyaca bağlı olarak pepsinojen salgılama kapasitesinin çökmesi ile protein sindiriminin yarım kalmasına neden olur.
Bu pencereden bakıldığında sindirim sistemin son derece karmaşık bir yapısı olduğu görülecektir. Hangi seviyede olursa olsun, ortaya çıkan bir rahatsızlık tüm sistemi etkileyebilecek durumdadır.
Hayatımız boyunca protein ihtiyacımızın en fazla olduğu süt çocukluğu döneminde bile, tükettiğimiz tek ve en uygun besinin anne sütü olduğu düşünülürse, biz insanlar için gerekli olan gerçek protein ihtiyacı hesaplanabilir; bu da ortalama olarak %2 – 10’dan fazla değildir.
Yapı taşı olarak ve bazı vitamin ve hormonların üretimi için insanoğlunun proteine ihtiyacı vardır. Bu da oldukça sınırlıdır. Sağlıklı ve dengeli beslenme için önerilen protein oranı, günlük tüketilen besinlerin en fazla %10-15’ini geçmemelidir. Çünkü proteinleri sindirmek oldukça zahmetlidir. Enerji üretimini proteinlerle sağlamak vücut için hiç de ekonomik bir durum değildir. Bu gerçekler açık bir şekilde, bugünkü protein ihtiyacının fazla olduğu yönündeki propagandaya aykırıdır ve aşırı protein alımı bazı hastalıklara davetiye çıkarmaktadır.
Asit kıvamdaki besin karışımı, mideden incebağırsağın ilk bölümü olan oniki parmak bağırsağına (duodenum) ulaşır. Duodenumun önemi daha yeni yeni kavranmaktadır. Sindirimin mükemmel olarak sürdürülebilmesi için, mideden gelen besinlerin kalitesi değerlendirilir ve gerekli organlara duodenum’dan uyarılar gönderilir. Bu bölümdeki mukoza, tüm sindirim kanalının en kuvvetli salgı aktivitesini sergiler.
Buradaki salgılar alkalik yapıda olup, protein ve karbonhidrat sindiriminin sürdürülmesini sağlayan çeşitli enzimlerle zenginleştirilmiştir. Salgı miktarı gereksinime göre günde 10 litreye kadar çıkabilir. Evet, yanlış okumadınız almış olduğumuz besinlerin türüne göre beden gerek duyduğunda 10 litreden daha fazla sıvı salgılayarak sorunu gidermeye çalışır.
Takip eden bağırsak bölümlerindeki geri emilim ile tükürük, mide ve bağırsak salgıları yeniden vücut dolaşımına dönerler. Bunların arasında ortak bir kanal ile duodenuma açılan, karaciğerde üretilen safra salgısı ile pankreastan salgılanan enzimatik sindirim salgıları da vardır. Yani kısacası sindirim kanalına salgılanan sıvıların büyük bir kısmı, bağırsaklardan tekrar geri emilerek sisteme dâhil edilir. Emilimin zorlandığı ve yapılamadığı durumlarda, ishal dediğimiz diyare ortaya çıkacaktır.
Füsun Pasin
Sağlıklı Yaşam Merkezi
Ünlü İtalyan bloggerı Chiara Ferragni, birkaç sene önce kurduğu The Blonde Salad bloguyla dikkatleri üzerine…
Oldukça zorlu geçen pandemi dönemi ile birlikte 2020 yılının sonbahar aylarına nihayet gelmiş bulunmaktayız. Havaların…
Selena Gomez makyaj markası çıkarıyor! Dünyaca ünlü şarkıcı ve oyuncu Selena Gomez, bu sıralar kendi…
Her bölümünü büyük bir heyecan ile beklediğimiz Fox TV’nin ekranlarında yayınlanan Yasak Elma dizisinin içeriği…
İtiraf edelim; ona hepimiz hayranız! Özellikle de giyim tarzına, bebeksi güzelliğine, fit vücuduna, ışıl ışıl…
Her bölümünü büyük bir heyecan ile beklediğimiz Fox TV’nin ekranlarında yayınlanan Yasak Elma dizisinin içeriği…